31 Ekim 2012 Çarşamba

Fırından yeni çıkan etkinlikler :))

Bu sefer de 2 tane çocuğun saçı  yokmuş :( Yazıııkkkk. Hemen tamamlayalım dedik... Birini turuncu kurdeleyle havuç kafa yaptık, diğerini siyah iplerle kirpi kafa :)) Heee bu arada turuncu kafalı çocuğumuza düğmelerle göz de yaptık. Eksiği kalmasın istedik...


Ayrıca köpeğimizin tüyleri yoktu. Onu da pamuktan yaptık, Öykü bundan pek hoşlanmadı o yüzden çok da üstüne düşmedi... 
Bir diğer sayfamızda da tabağımız ve bardağımız boştu, biz de boş tabağı bulgurla doldurup kendimize pilav yaptık, bardağımızı da kırmızıya boyadık , böylece pilavımızın yanındaki vişne suyumuz da hazırlanmış oldu :)


Bayramımızı Kutladık...

Biraz geç olan bir post olsa da anca vakit buldum yazmaya...29 Ekim, yani biz Cumhuriyet çocuklarının bayramı, biz Mustafa Kemal'in torunlarıyız. Tabi ki gittik kutlamaya. İstanbul'da sorunsuz bir şekilde kutladık bayramımızı... 
Önce Ümraniye'deki yürüyüşteydik Ömrümle ben...

 Sonra da çoluk çocuk Bağdat Caddesine gittik...

O kadar kalabalıktı ki, Öykü'yü bırakamadık yere. Boyunlarımız ağrıdı :)) 

 Çok eğlenceli, kırmızı beyaz bi gündü...

  Yürüyüş sonrasında da Caddebostan Sahili'nde Livaneli'nin konserini dinledik. 

Günün sonunda o kalabalığa rağmen Ebruşumuzla da buluşabildik, sevinçten daha da bi mutlu olduk...


30 Ekim 2012 Salı

Öykü'yle etkinlikler...

Bayramda aldığımız Ya-pa Etkinlik kitabından çok eğlenerek yaptığımız etkinlikler...Kitaptan bahsederken 2+ olduğunu söylemiştim, Öykü'ye göre biraz kolay ama ilk defa böyle etkinlikler yaptığımız için çok hoşuna gitti. Devamlı "anne makarna yapıştıralım mı yine?" diye soruyor :)) Tabi biz bol bol konuşarak, soru ve cevaplarla zenginleştiriyoruz etkinliklerimizi...

Bu resimde annenin kaşığındaki mercimek bitmiş. Hemen doldurduk kaşığını :))

 Maalesef burada da Ahmet ve arkadaşının makarnaları bitmiş :( Biz onlara kendi makarnalarımızdan verdik yesinler diye :)

Burada da bebeğin battaniyesi gibi bir battaniye yaptık biz de pamuktan. Sonra da üstüne boya damlatarak süsledik..

Bu tabakta da yemek bitmiş, aslında elişi kağıtlarından tamamlayın diyor ama Öykü mandalina koyucam tabağa diye tutturunca biz de mandalinayla yapmak zorunda kaldık :) Yanındaki çatal bıçakla uyumsuz oldu ama  hoşgörün artık:))

29 Ekim 2012 Pazartesi

Öykü'nün bayram alışverişi :))



Bayramın 3. günü hadi biraz dolaşıp gelelim dedik ailece. Önce bi şeyler yedik, sonra da oyuncakçıya girdik. Oyuncakçı pek kesmedi öyküyü , hemen yapbozlara ve kitaplara bakmaya başladı. Ama ben bi şey beğenemedim :)) Sonra D&R'a uğradık, işte o anda kaybetti kendini yavrum. Bulduğu taburelere oturuyo, kitapları karıştırıyo, ses çıkaranların düğmelerine basıp müziklerini dinliyo:)) Alışverişimiz bittiğinde elimizde 2 kitap ve 1 yapboz vardı. Yapbozlardan bi tanesi Doğa Koleji'nin hediyesi...Stand kurup çocuklara dağıtıyorlardı. Diğer yapboza ise çok bayılmadık ama Öykü için en uygunu buydu, 20 li parçalar çerez gibi geliyor artık. Ben aslında 60'lı arıyordum ama onu da bulamadım. Örümcek adam yerine barbie olsun bari dedik ve 3*49'luk yapbozumuzu aldık...



Kitaplarımız etkinlik kitabı, yandaki Disney'in El Becerileri ve Boyama için kitabı, gerçi 2+ ama 3+sı yoktu ellerinde. Biz de önce bunu yapalım, sonra da diğerini alırız diye düşündük. Kitabın sayfalarında boya kalemleriyle tamamlamalar yapıyorsun. Örneğin yan sayfada 2 musluktan akan suları birleştiriyorsun kalemlerle, diğerinde de yara bandının geri kalan noktalarını ilave ediyorsun...Tabi bu arada biz devamlı konuşup fikir yürütüyoruz sayfalarda...



Bu da Ya-pa'nın Evde Oyun ve etkinlikler isimli kitabı. Bunda da farklı sayfalar var, bazılarında boyama yapıyorsun, bazılarında çizim, bazılarında da tamamlama. Örneğin bu sayfadaki çocuğun saçları yok ve evde bulunan yünlerle tutkal sürüp çocuğa saç yapıyorsun. Dün başladık bile yapmaya, tutkalı ben sürüyorum yapıştırmayı Öykü. Öykü'ye kalsa kitabı 1 günde bitiricez zaten. Anne hadi bi sayfa daha, hadi bi tane daha :))

28 Ekim 2012 Pazar

Çanakkale 1915 - Sinema...

Öncelikle bu filmi sinemada izlemek isteyenler yazımı okumasınlar :)) Çok detaylı bilgi vermiycem ama tadını kaçırdığımı düşünmenizi de istemem...

Akşam üzeri biraz canımız sıkıldı, aldık kızımızı Meydan Alışveriş Merkezi'ne gittik. Yemek yedik, sonra da Öykü'yle oyuncakçı ve kitapçıya uğradık. Sinemanın önünden geçerken farkettik ki uzun zamandır sinemaya gitmemişiz, en son Fetih 1453 filmini izlemiştim, aradık kardeşimi geldi aldı Öykü'yü biz de bu filme gittik....







Şu sıralar gösterimde 2 tane Çanakkale filmi var, bunca yıl sonra neden ikisi de ard arda gösterime girdi bi anlam veremedim. Bence 18 Mart'ta gösterime girseydi daha anlamlı olurdu, daha çok ilgi çekebilirdi...

Gelelim filmden karelere;

  • Öncelikle son 2 yıldır Çanakkale'ye gittiğim için öğrencilerimle, yerler, hikayeler çok tanıdıktı bana. Filmi de genel olarak beğendim. Tabi ki çekim hataları ya da hikaye yanlışlıkları var ama yine de izlenebilecek bir film bence...
  • Filmde Mustafa Kemal'i canlandıran karakter biraz zayıf, çelimsizdi. Atamın ihtişamını taşımıyordu, ama öyle bir gözleri vardı ki, delici masmavi bakışlar (lens olduğu fazlasıyla belli olan)


  • Beni en çok rahatsız eden Seyit Onbaşı'nın hikayesindeki yanlışlıktı. Filmde herkes sapasağlam, mermiyi taşıyan mekanizma bozuluyor, diğer kişilerin bakışları altında Seyit Onbaşı tek başına mermiyi yükleniyor, ağzından kan gele gele taşıyor topa kadar. Bu arada diğerleri arkasından bakıyor sadece... Filmin en kötü sahnesi...



  • Askerlerin kıyafetleri pırıl pırıl, sanki her biri Omo'nun reklamından çıkmış:((
  • Filmin son sahnesi. 2. Anafartalar Savaşı, askerler saldırıya hazırlanıyor ve hepsi abdest alıp kefenini hazırlıyor kenara... Bu da en etkileyici sahnelerden biri bana göre...
  • Filmin bir sahnesinde "Limon Fon Sanders" yazıyor. Hiç kimse mi farketmedi acaba yazım yanlışlığını çok merak ettim...
  • Çanakkale'de destanlaşmış "Kınalı Hasan" filmin hiç bir yerinde geçmemiş...
  • Son olarak Atatürk'ün meşhur sözü "Ben size savaşmayı değil ölmeyi emrediyorum." sözüne filmde rastlayınca bir kere daha farkettim ki Atatürk bize Allah'ın bir hediyesi... Binlerce şükür onun gibi bi atamız olduğu için...
Yani filmin konusu benim için önemli olan, filmin içindeki yanlışlıklara bakarsanız ohooooo ki ne ohoooooo...


22 Ekim 2012 Pazartesi

Ayakkabı Kutusu Kaplama

Bir zamanlar ayakkabı kutusuydu... Yapışkanlı kağıtla kaplandı ve artık içine hobi malzemelerimi koyduğum bir kutu :) Bence hoş oldu... Sizce ?





21 Ekim 2012 Pazar

Boncuk - Öykü Tiyatroda...

Öykücümle geçen sene Nisan'da ilk tiyatro deneyimimizi yaşamıştık Boya Benek isimli oyunla, henüz 28 aylıktı Öykü ve biraz sıkılmıştı. Ama az yani :)

Bu sene şehir tiyatrolarının biletleri çıktığında artık oyunları daha rahat izleyebilir dedim ve her oyuna bilet almaya karar verdim. İkimizin ulaşımı açısından ya Ümraniye Sahnesi'nden ya da Üsküdar Kerem Yılmazer Sahnesi'nden bilet alabiliyorum. Diğer sahneler daha uzak kalıyor bize...

Bu ayki oyunumuz "Boncuk" tu... Bir köpek ve kediciğin arkadaşlığını anlatıyordu. Güldük, eğlendik, dans ettik. Güzel bir gün geçirdik...Yanımızda da canımız arkadaşımız Melis vardı, günümüzü güzelleştirdi...

Bunlar oyundan sahneler... 
















Bunlar da kızlardan sahneler :))
  


Oyun sonrasında dağıtılan Minnoş ve Boncuk resimlerini boyadık...Sonrasında boyaları topluyordu Öykücük eve getirmek için ama zor da olsa kandırdık. Başkalarının da boyama yapacağını ve bizim evimizde zaten bu boyalardan olduğunu söyleyerek...


Oyun sonrasında da yol üstünde bulunan parkta biraz kaydık, biraz sallandık ve günü sonlandırdık...




2 hafta sonraki Uğur böceği isimli oyuna biletlerimizi şimdiden aldık :)

17 Ekim 2012 Çarşamba

Bardaktan kalemlik yapmaca :))

Bu iki bardak dün akşama kadar Mc Donalds'ta milk shake bardağıydı. Dün sahipleri ben oldum. İçindekini bi güzel mideye indirdikten sonra (tabi bu arada Öykücüm anne seninki çok güzelmiş, ben ondan az daha içiyim, biraz daha içiyim modundaydı :)) acaba kalemlik yapabilir miyim bunlardan diye düşündüm. Dünya kadar kalemim var ve konsolumun çekmecesinde hem çok yer kaplıyordu hem de boşuna dağınıkmış gibi gösteriyordu.

Bugün başladım denemeye, önce boyadım sonra üstüne sticker yapıştırdım. Olmadı... Çünkü stickerların kenarları havada kaldı...

Sonra stickerları çıkardım, peçete dekopaj yapayım dedim, peçetem yırtıldı :))

Sonra onu da söktüm, Öykü'mün simli uhuları geldi aklıma birini onunla değerlendirdim, tabi ne yapacağımı tam bilmeden yaptığımdan yamuk yumuk oldu biraz:)) Boncuk boyayla da bi kaç noktacık yerleştirdim. birinci bardağım böyle bitti..

Ablam görünce bu bardağı, pek sevimli olmuş bana da yapsana dedi. Ona da başka bi çalışma yaptım. Boyadım yine bardağı...Geçen gün sticker almıştım, renkli fotokopisini çektirmiştim. Dekopaj tutkalıyla bardağın üstüne gelişigüzel bunları yapıştırdım, sonra yine boncuk boyasıyla kırmızı noktaları ekledim. Ablamın kalemliği daha sevimli oldu sanki di mi :))

Bi sonraki milkshake bardağında kendime daha güzelini yapıcam artık :)

Kremalı tavuklu makarna...

Makarnayı, tavuğu ve kremayı çok severim. Üçü de her şekilde güzelce yeniyor bizim için :) bugün dedim ki ben bu üçünü bir birleştireyim... Geçenlerde de bi blogda görmüştüm, benimki farklı oldu gerçi biraz ama...


1 paket makarnayı haşladım, bi tencereye aldım. O arada da tavukları kuşbaşı doğrayıp az yağla kavurdum. Suyunu salıp tekrar çekince makarnanın üstüne döktüm. Başka bi tencerede de çiğ kremaya biraz köri ve tuz katarak 2-3 dk pişirdim. Sonra onu da makarna ve tavuğun üstüne boca ettim... Güzelce bi karıştırdım. Ohhh mis oldu :)

Aslında makarnayı yarım paketten yapacaktım, böylelikle tavuk ve makarna oranı daha yakın olacaktı birbirine. Ama son anda ablamla Efe'min de yemeğe geleceğini öğrenince makarnayı 1 pakete çıkardım. O yüzden makarna ağırlıklı oldu yemeğim. Fotoğrafta körisi belli değil ama bence lezzeti pek yerindeydi...

16 Ekim 2012 Salı

Yorgunluk...

Aman Allah'ım bendeki yorgunluk neyin nesi böyle? Pazar günü okula gittim sabahtan açık lise için. Öğle 2de bitti işim, oradan Ömer'imin işine gittim ve anca akşama eve döndük. Dün yine okula gittim, sonra 3 gibi eve geldim, az dinlendim hazırlanıp Viaporta gittik, Öykü hanımcım için bayramlık almaya. Gezdik gezdik bi şey bulamadk eve döndük :((Bugün önce okula gittim, sonra anneme uğradım, sonra da bi öğrencimin işyerine koordinatörlüğe gittim. Eve geldim yarım saat oturdum, sonra Optimum Avm'ye gittik yine bayramlık bakmaktı amacımız. Bi kaç parça bi şey aldım ama, gönlümce süslü püslü bir elbise bulamadım. Artık bi de Meydan Avm'ye bakıcam ama yarın değil. Takatim kalmadı. Herhalde perşembe ya da cuma gidicem oraya da...

Son durumum budur...

12 Ekim 2012 Cuma

Sıkıysa Yakala

2002 yapımı bir Amerikan filmi. Ben gençken görmüştüm bu filmi sinemalarda ve özellikle o zamanlarda tam bir Tom Hanks hastası olduğum için gitmeyi istemiştim de bi türlü kısmet olmamıştı. 

TV'yi her akşam ele geçiren onlarca diziyle pek aram yoktur benim, bugün ne izlesek diye dolaşırken TV8'de bu filmin başlayacağını görüp bari bunu izleyelim dedik Ömer'le...

Filmi benim için cazip kılan 2 etken var. Birincisi Tom Hanks, ikincisi Leanorda Di Caprio :)))


İlk başlarda çok yavaş ilerlese de ve genel itibariyle durgun bi film olsa da izlemeye değerdi. Başkasına tavsiye eder miyim bilmiyorum, sıkılabilirsiniz izlerken. Ben daha aksiyon, macera tabiri caizse ekşın !.. bekliyordum filmden, ama bu beklentilerimi karşılamadı.

Filmin konusuna gelecek olursak ;

FBI’ın ünlü “En Çok Arananlar” listesinde yer alan en genç dolandırıcısının gerçek yaşam öyküsü... Frank Abagnale Jr henüz 18 yaşına gelmeden doktorluk, avukatlık ve büyük bir hava yolu şirketinde pilot yardımcılığı yapmıştı. Kılık değiştirme ustası olan Abagnale, aynı zamanda son derece zeki bir dolandırıcıydı. 16 yaşındayken başladığı çek sahtekarlığını 26 ülkede sürdürerek 2,5 milyon dolar çapında dolandırıcılık yaptı. ABD tarihinin en başarılı banka soygununu gerçekleştirdi.



11 Ekim 2012 Perşembe

Ben de ödüllendim...

Canım arkadaşım, blog sahibi olmamı sağlayan, onun yazılarına heves ederek eee ben de yazarım ama dediğim, taa bundan 12 yıl önceki dershane arkadaşım moriçem tarafından ödüllendirildim. Çok sevindim tabi ki...
 


Ben de hemen ödüllerimi dağıtıyorum... Keçeye hobi olarak başlamamı sağlayan necla, yorumlarıyla beni hiç yalnız bırakmayan tubanne ve çokoprensin annesi, kitaplaştığım amphitrite ve seni yazmadan geçemiycem Moriçem (iade-i ödül yani:)) bloguma kattığınız güzellikler için teşekkürler...

10 Ekim 2012 Çarşamba

Kış Bahçesi - Kristin Hannah


Sevgili amphitrite ile kitaplaşmıştık bi süre önce, bu kitap da kendisinin okumak istediği kitaplar listesindeydi. Ben de ona hediye alırken bi tane de kendime alayım demiştim... Önce internette araştırdım ve okuduğum yorumlar sonucunda biraz basit bir kitap olduğuna karar verdim okumadan... Aslında o kadar basit bir kitap olmamasına rağmen çok çok da etkileyici. Hele ki son 100 sayfası. Okurken bi yandan ağladım, bi yandan kendimi kitaptaki kahramanın yerine koydum, sonra daha da çok ağladım... Kesinlikle okunmasını tavsiye edeceğim kitaplardan biri. Hele de bir anneyseniz...


Kitapta Nina ve Meredith isminde iki baş karakterimiz var, ve onlara sevgisini hiç göstermeyen, çocuklarının yüzüne bile bakmayan Anya isminde bir anneleri, bir de annelerinin sevgi eksikliğini gidermek istercesine çocuklarına bağlı babaları. 
Nina ve Meredith yetişkin olduklarında, babaları ölüm döşeğindeyken onlardan bir söz alıyor. Her ne olursa olsun, annenize masalın devamını anlattırın ve mutlaka dinleyin bu masalı.(Annelerinin çocukluklarından beri kızlarına anlattığı ve sonunu bir türlü getirmediği bir masal) İlk başta Meredith pek hevesli olmasa da annesine yakınlaşmaya, Nina'nın baskıları sonucu annesi masalı anlatmaya başlıyor, her gece parça parça. Ve masal sonlandığında....... İşte bu kısmı söylemek istemiyorum, ama beğeneceğinize eminim. 

Kitap genel olarak beni çok etkiledi ama en çok etkileyen yerlerden biri şöyle ki :
Nina dünyanın her yerinden, özellikle savaşlarda, felaketlerde çektiği fotoğraflarla ünlü bir fotoğrafçı. Kaçak avcılarla ilgili bir araştırmasında bir gorilin parçalandığını görüyor. Ve kitapta şöyle anlatılıyor... Kaçak avcılar sadece kafayı, elleri ve ayakları isterlerdi. Para eden parçaları... Dünyada bir gorilin elinin zengin bir hıyarın kütüphanesinde kül tablası olarak kullanıldığı yerler vardı.......... 
Bu cümleden sonra ben yorum yapmamalıyım herhalde...

Yine kitaptan güzel bir sözle yazımı bitireyim.
Hayat ve aşk her an bitebilir. Bunlara sahip olduğun zaman, bütün gücünle tutunmalı ve her anın tadını çıkarmalısın.


9 Ekim 2012 Salı

Doğu'nun Limanları - Amin Maalouf


Hayatımda ilk defa 2 kitabı aynı anda okudum. Önce Kış Bahçesi isimli kitaba başlamıştım, sonra onu eşimin dükkanında unutunca boş kalmamak adına bu kitabı araya sıkıştırayım dedim. 

500-600 sayfalık kitaplara alışık olduğumu düşünürsek kitabım epeyi kısaydı. Sadece 180 sayfa, ama dolu dolu 180 sayfa...Okurken gerçekten çok zevk aldım. Ayrıca kitapta bahsedilen karakterlerin gerçek kişilerden esinlenildiğini de belirtmeden geçemiycem!...


Kitapta en çok etkilendiğim 2 cümle...

- Yarınlar ne kadar karanlıksa, yarından ötesi o kadar aydınlıktı...

- Tünelin ucunda ışık göremesek de bir ışığın var olduğuna, er ya da geç görüneceğine inatla inanmamız gerekir.

8 Ekim 2012 Pazartesi

Öykü'me yaptığım tütü etek...

Bir blogda rastladım tütü etek yapımına. Baktım ki çok kolaymış, ben de kızıma yaparım dedim. Tabi ilk olarak hangi renk tül bulduysam ondan yaptım, dolayısıyla kırmızı beyaz oldu. Gerçi milli bayramlarımızda bugüne kadar kırmızı beyaz etek alıyordum, şimdi tütüsünü giyer bi müddet :)) İlk yaptığım için hevesle yaptım ve eksiklerim oldu, bi sonraki daha güzel olacak eminim...Şimdi sırada pembe ve tonlarında tül bulma var :))

Bazı durumlarda Öykü'yle fotoğraf çektirmek benim için ızdırap oluyor. Burada da öyle oldu. Zorla çektim fotosunu.10 tane çektim bi bu biraz düzgün çıktı.


 Eteğimiz bu şekilde, gerçi altı yamuk gibi görünüyor ama aslında yamuk değil, sadece beyaz tüller biraz toplanmış, ondan öyle görünüyor. 

Neyse ellerime sağlık!...

6 Ekim 2012 Cumartesi

Öykü Parmak Boyası Yapıyor...


Ben bu boyaları alalı çok zaman olsa da bir türlü kullanmak fırsat olmamıştı. Nedendir bilinmez, tembellik desen değil, ama bir türlü bunları kullanmak aklımıza gelmiyordu. Bugün aklıma geldi Öykü'ye gösterdim ve hemen oynayabilmek için bana odayı toplamam da yardım bile etti :))



Hem resim defterimizi boyuyoruz bu boyalarla, hem de boyama kitaplarımızı. 


Tabi bu arada ellerimizi, kollarımızı, bacaklarımızı...


Elimizdeki ve defterimizdeki uyuma dikkat!...



5 Ekim 2012 Cuma

Ateşli Sabır - Postacı



Tiyatro sezonunu açtık şehir tiyatrolarının bu oyunuyla.


Aslında tek perdelik ve kısa bir oyundu, ama çok beğendim. Özellikle arka planda 4 dansçının ara ara dansları, ışıklandırmalar gerçekten oyuna fazlasıyla renk katmıştı. Şili'li şair Pablo Neruda ve postacı arasında yaşanan öyküyü kaçırmayın derim...


"Şiir, kim kullanıyorsa onundur diye düşündüm!..."

3 Ekim 2012 Çarşamba

Kelebeklerim renklendi :)

Dolabımın üstü git gide renkleniyor :)) Artık annemin elinde hangi ipten varsa o renkte oluyor kelebeklerim :)) Çok sevimli görünüyorlar gözüme...

Öykü'mün Oyuncakları...

Öyküm geçen yıl okula giderken öğretmenimiz REGE oyuncaklarını tavsiye etmişti. Biz de almıştık bu kutu oyunlarından. Aslında 3+ ama Öykü de becerebiliyor bir çoğunu biraz da benim desteğimle...

Bu elimizdeki oyuncakta 3er parçadan oluşan 12 set var. Amaç çocukların bu resimlerdeki ilişkiyi kurup mini yapbozları oluşturmak... Fotoğraflar bulanık ama oyunlar güzel :))



Keçeden Parmak Kuklalarım...

Keçeden kukla yapmaya devam ediyorum... Uğur böcekli olan Öykü'm için, diğerleri de bi arkadaşımın oğlu için. Komşu da pişti, Yusufcuğa da düştü yani :))



Uğur böceğinin gözlerini ne tarafa yapacağımı bilememiştim, sonradan uydurdum işte :))

İşte ben...

Fotoğrafım
İstanbul, Türkiye
Benden merhaba.. 30 yaşlarında okumayı, gezmeyi, eğlenmeyi seven bir öğretmenim. Bir de 3,5 yaşında hayatımın Öykü'süne sahibim. Blogumda güzel vakit geçirmeniz dileğiyle...